Sitenin sağında bir giydirme reklam
NEMS

FETÖ 2013 Öncesi Cemaat; 2013’ten Sonra Terör Örgütü

GÜNCEL 15.07.2017 - 09:31, Güncelleme: 01.08.2022 - 12:48
 

FETÖ 2013 Öncesi Cemaat; 2013’ten Sonra Terör Örgütü

AK Parti’nin hazırladığı Darbe Komisyonu Raporu’nun ön taslak metninde Gülen ile AKP ilişkilerinin yoğun olduğu dönemde Gülen yapılanması için “cemaat”; ayrışmanın başladığı 2013 yılı itibariyle de “terör örgütü” tanımı yapılıyor.
AK Parti’nin hazırladığı Darbe Komisyonu Raporu’nun ön taslak metninde Gülen ile AKP ilişkilerinin yoğun olduğu dönemde Gülen yapılanması için “cemaat”; ayrışmanın başladığı 2013 yılı itibariyle de “terör örgütü” tanımı yapılıyor.   Hukukçular bu tanıma karşı, zira hukukçular “Bir örgüt terör örgütüyse terör örgütüdür. Şu tarihten sonra terör örgütü olarak ele alın’ diye bir yaklaşım sergilenemez” diyor. FETÖ soruşturmalarından AK Parti’yi soyutlayacak en önemli argüman, Darbe Komisyonunun taslağının Genel Kurul’a sunulması halinde resmi bir rapor haline gelecek.    Darbe Komisyonu raporunda, Fethullah Gülen yapılanmasının tanımlamasına, “Oluşumundan kısa bir süre sonra ‘cemaatten örgüte’ ve zamanla gücü ele geçirdikçe ‘örgütten terör örgütüne’ evrilen Gülen Cemaatinin örgüt olarak gelişimini üç ana aşamada değerlendirilebilir” denilerek, başlanıyor.      Raporda, FETÖ’nün 1970’li yıllarda gizli bir şekilde örgütlendiği, 1980 darbesinde kadrolaşmaya başladığı, Turgut Özal döneminde ise okullarını açmaya başladığı belirtiliyor. 1990’lı yıllarda şirketleşmeye başlayan bu yapının, 2000’li yıllarda bir güç haline geldiği 2013’te ise bir terör örgütüne dönüştüğü anlatılıyor.       Raporda, AKP-‘FETÖ’ ilişkisi, “Kurulduğundan beri her zaman iktidarın, güçlünün ve kazananın yanında saf tutmaya çalışan FETÖ, bu dönemde de 2002 yılı genel seçimlerinden tartışmasız bir zaferle çıkan AK Parti’ye yakın bir görüntü vermeye özen göstermiştir” diye anlatılıyor.   Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AK Parti’li yöneticilerin iktidar öncesinde Fethullah Gülen ile hiçbir ilişkisinin olmadığı izlenimi veren bu değerlendirmelerin ardından, raporda FETÖ yapılanmasının nasıl bir terör örgütüne dönüştüğü ise şöyle anlatılıyor:   “Örgütün Recep Tayyip Erdoğan’a ve onun şahsında AK Parti hükümetine karşı başlattığı gizli mücadele 17-25 Aralık sürecinde ortaya çıkmıştır. … Bu dönemde örgütünün 17-25 Aralık sürecinde başarısız olup, deşifre olmuş ve suçüstü yakalanmış halde adalet karşısına çıkarılmaya başlaması Fetullah Gülen’i dış güçleri açıkça yardıma çağırır hale getirmiştir. Gülen’in dış güçlere yönelik açıklamaları ve örtülü çağrılarıyla, 19.01.2014 tarihinde MİT tırlarının durdurulması olayı birlikte değerlendirilmelidir. Gülen Türkiye’yi uluslararası kamuoyu nezdinde terör destekçisi bir ülke olarak gösterme çabalarının karşılığında korunduklarını ifade etmektedir.   …Fethullah Gülen liderliğindeki yapılanma 2013 yılına kadar cemaat ve benzeri isimlerle anılmış, 2013 yılında hükümete karşı girişilen 17-25 Aralık operasyonlarının ardından ise yapılanmanın özüne, maksadına, karakteristiğine ve eylemlerine daha uygun analitik ve teknik tanım ve ifadeler kullanıma sokulmuş ve Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak anılmaya başlanmıştır.”     KAMU İHALELERİNİN CEMAATE AKTARILMASI  Raporun en dikkat çekici bölümü ise FETÖ’nün gelir kaynaklarının sıralandığı bölüm. Bir itiraf niteliği taşıyan bu bölümde, kamu kaynaklarının FETÖ’ye nasıl aktarıldığı şöyle anlatılıyor:       'Kamu İhaleleri: Fetullahçı Terör örgütünün en önemli gelir kalemlerinden birini kamu ihaleleri ve devletin elindeki imkânlar oluşturmaktadır. İhaleler ise örgüt gelirleri için vazgeçilmezdir. FETÖ, hemen her ihaleden himmetini almaktadır. …FETÖ’ye haraç vermeyen hiç kimse kamu ihalelerinden birini kazanamamıştır. Birçok bakanlık ve kamu idaresi, genel müdürlük bu örgütün kadroları tarafından yönetildiği için ihaleler de onların istediği şirketlere veya kişilere tevdi edilmiştir.   Kamu Teşvikleri: FETÖ'nün en önemli gelir kaynaklarından birini de kamu kurumlarının verdiği “teşvikler” oluşturmaktadır. Kamu idareleri içindeki FETÖ mensupları, teşvikleri bağlı oldukları cemaat şirketleri ve organizasyonlarına veya kişilere vererek örgüte gelir sağlamaktadır. Bazı projelerin teşvikten bir değil birden fazla kez yararlandırıldığı, bir kimsenin aynı proje nedeniyle birden çok teşvik alıp almadığının denetlenmediği tespit edilmiştir. Teşvik verilen proje oldukça basit ve teşviki hak etmediği halde ödeme yapılarak kamu idaresi zarara uğratılmıştır.      NEDEN DENETLEME YAPILMADI?  Raporda, bu soruya şöyle yanıt veriliyor:  FETÖ’nün yaklaşık elli yıldır, kamu kurumlarına sızdığı düşünülecek olursa, yasalar çerçevesinde kurulmuş kurumları eliyle yardım topladığında da, devlet kadrolarındaki yetkili müntesiplerinin veya kendilerine yakın duran kadroların gereğince denetleme yapmayabileceği kolaylıkla değerlendirilebilecektir.      RAPORDAN AYRINTILAR…  AZINLIKLAR VURGUSU    15 Temmuz darbe girişiminin ardından oluşturulan FETÖ PDY çatı iddianamesi ve HSYK’nın hakim ve savcıları ihraç eden raporlarında Fethullah Gülen cemaatinin Aleviler ve Hıristiyanlar arasına da sızdığı vurgusu; aradan geçen 6 aylık sürede FETÖ operasyonlarının bu topluluklara yapılmasına kapı açmıştı. Bu vurgu, aynı cümlelerle TBMM Darbe Komisyonu raporunda da yer aldı:  “Fetullah Gülen'in başlangıçta dini bir cemaat olarak kurduğu ve sonradan terör örgütüne dönüşen yapılanmanın içinde yer alanlar, çeşitlilik göstermektedir. Örgüte üyelik için kesin bir kriter yoktur. Toplumun her inanç kesiminden örgütün üyeleri vardır. Türk, Müslüman, Sünni, dini bütün, ibadet aşkıyla dolu, dindar insanlar olduğu gibi, örgüt işine gelen ve kullanılması mümkün olan herkesi bünyesine katmaktadır. Alevi, ateist gibi yapıya uzak gibi duran gruplardan, Yahudi ve Hristiyan dinine inananlardan da paralel yapılanma içerisinde yer alanlar bulunmaktadır.”      GÜLEN’İN KİMLİK BİLGİLERİ:  Gülen’in nüfus kayıtlarındaki ismi “Fethullah” değil “Fetullah” olarak geçmektedir. İki kelime arasındaki “h” farkı, ince ve önemli bir nüans oluşturmaktadır: “Fethullah tercihi sayesinde Gülen, her mecrada ismi “Feth” yani “Fetih” içeren bir dini lider olarak anılmakta ve telaffuz edilmektedir; “Fethullah”, “Allah’ın fethi” demektir. Bu kullanımla daha en başından, örgüt liderinin isminden başlayarak, daha sonra büyüyecek ve önce Türkiye’ye ardından da tüm dünyaya yayılacak bir “Fetih” hareketi için bu isim üzerinden bir manevi ve kutsal işaret, sırlı bir keramet ve kudsiyet algısı yaratılarak “dinî fenomenleşmenin” hedeflendiği anlaşılmaktadır.     GÜLEN’İN DOĞUM TARİHİ  Gülen’in doğum yılı 1942 iken Vaiz sıfatıyla memur olmaya yaşı yetmediği için doğum tarihini 1 yıl geriye çektirerek yaşını büyütmüştür. Örgüt içerisindeki yaygın kabule göre Gülen’in doğum tarihi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm tarihi olan 10 Kasım 1938 tarihidir ve bu durum “karanlık bir devrin kapanıp müjdelenen yeni ve aydınlık bir devrin başlaması” olarak yorulmaktadır. Gülen’in kendini Mehdi olarak gördüğü ve Mustafa Kemal Atatürk'ü Deccal olarak kabul ettiği, tam da bu nedenle onun ölüm tarihini kendisine doğum tarihi olarak seçtiği örgüt içinde bilinmektedir.     MİT İDDİASI  1971 yılında Vehbi Koç’un evinde bir toplantı düzenlendiği ve bu toplantıya Fetullah Gülen, Vehbi Koç, dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, ilahiyatçı (Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı) Yaşar Tunagür ve aralarında TSK mensubu olan önemli isimlerin katıldığı iddia edilmiştir. Bu iddia başta uzun bir dönem Gülen’in en yakınında bulunmuş isimlerden biri olan Latif Erdoğan olmak üzere çeşitli kaynaklar tarafından dile getirilmiştir Yaşar Tunagür’ün Fetullah Gülen’den önce İzmir Kestanepazarı Kur’an Kursu’nda yönetici olduğu, Edirne Üç Şerefeli Cami’deki vaizliği sırasında Gülen’le tanışıp derin bir dostluk kurduğu ve kendisinden sonra Kestanepazarı Kur’an Kursu’ndaki göreve Gülen’i bizzat getirttiği bilgileri ile birlikte, Yaşar Tunagür hakkında MİT ile ilişkisi olduğu yönündeki iddialar da dikkate alındığında, bu toplantıda kritik bir görüşme yapıldığı anlaşılmaktadır. Yaşar Tunagür hakkında MİT ile ilişkisi olduğu yönündeki iddialar da dikkate alındığında, bu toplantıda kritik bir görüşme yapıldığı anlaşılmaktadır. 1970’li yıllarda Fetullah Gülen’in Komünizmle Mücadele Derneği üzerinden ABD istihbaratı ile birlikte hareket eden MİT’e angaje edildiği ve Gülen örgütlenmesinin ABD-MİT işbirliği ile kurdurulduğu iddia edilmekte ve söz konusu toplantı bu iddianın en kuvvetli delillerinden biri olarak değerlendirilmektedir.     GÜLEN – CİA İŞBİRLİĞİ:  FETÖ Çatı İddianamesinin “Teşkilat Yapısı” bölümünde, Fetullah Gülen-CIA ilişkisinin bu dönemde kurulduğu iddia edilmiş ve konu hakkında şu ifadelere yer verilmiştir:   “…Fetullah Gülen ile CIA ilişkisi, 1983 yılında Moon Tarikatının Türkiye'deki uzantısı Kasım Gülek üzerinden sağlanan irtibatla başlamıştır. Resmi adı Birleştirme Kilisesi olan Moon Tarikatını kullanarak komünizme karşı blok oluşturmak isteyen ABD, Türkiye'de komünizmle mücadele kuruluşlarına destek vermektedir. Komünist harekete karşı olan Fetullah Gülen'in de bu politika çerçevesinde Türkiye'de desteklenip büyümesini sağlamış, lise ve kolejler açmasına izin verilmiştir” … “…Kendisini önemli göstermek için 1990’lı yıllarda Türkiye'deki önemli devlet adamları ve siyasetçilerle yakınlık kurup Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit ile görüşmüştür. Amerikan gizli servisi CIA Başkanlığına getirilen Morton Abromowitz ile 1983 ve 1990 yılları arasında görüşüp dostluk kurmuştur. Abraham Foxman ile Papa II. John Paul ile görüşmeler yapmıştır.”     KASET SİYASETİİ  Raporda, 2011 genel seçimlerini yönlendiren kaset skandallarına da yer verildi. Raporda, Fethullah Gülen’in 2010 yılından sonra Recep Tayyip Erdoğan Hükümetini devirmek için gizli planını devreye soktuğu belirtiliyor; kaset skandallarıyla da 2011 seçimlerini yönlendirdiği iddia ediliyordu. Buna karşın 2011 seçiminin kazananı Erdoğan olmuş hatta Recep Tayyip Erdoğan, seçim meydanlarında sıklıkla kaset skandallarını sıklıkla kullanmıştı. Raporda, kaset skandalı şöyle anlatılıyor:   “… Bu dönemde örgüt giderek kaset skandallarıyla anılır olmuş, yapılanmaya uzak veya yakın hemen her kesimin ortak kanısıyla, kendisini bu tür her olayın adeta “olağan şüphelisi” haline getirmiştir. Örgütün Haziran 2011 genel seçimleri öncesinde o dönemki CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kaset olayını organize ettiği, aynı şekilde seçim öncesi kaset şantajıyla bazı MHP’li milletvekili adaylarının topluca istifa ettirildiği vb. gibi yollarla siyaseti dizayn etmeye, 2011 ve 2014 seçimleri öncesi ülke siyasetini belirlemeye kalkıştığı yönünde pek çok ciddi iddia ve delil söz konusudur.  
AK Parti’nin hazırladığı Darbe Komisyonu Raporu’nun ön taslak metninde Gülen ile AKP ilişkilerinin yoğun olduğu dönemde Gülen yapılanması için “cemaat”; ayrışmanın başladığı 2013 yılı itibariyle de “terör örgütü” tanımı yapılıyor.

AK Parti’nin hazırladığı Darbe Komisyonu Raporu’nun ön taslak metninde Gülen ile AKP ilişkilerinin yoğun olduğu dönemde Gülen yapılanması için “cemaat”; ayrışmanın başladığı 2013 yılı itibariyle de “terör örgütü” tanımı yapılıyor.

 

Hukukçular bu tanıma karşı, zira hukukçular “Bir örgüt terör örgütüyse terör örgütüdür. Şu tarihten sonra terör örgütü olarak ele alın’ diye bir yaklaşım sergilenemez” diyor. FETÖ soruşturmalarından AK Parti’yi soyutlayacak en önemli argüman, Darbe Komisyonunun taslağının Genel Kurul’a sunulması halinde resmi bir rapor haline gelecek. 

 

Darbe Komisyonu raporunda, Fethullah Gülen yapılanmasının tanımlamasına, “Oluşumundan kısa bir süre sonra ‘cemaatten örgüte’ ve zamanla gücü ele geçirdikçe ‘örgütten terör örgütüne’ evrilen Gülen Cemaatinin örgüt olarak gelişimini üç ana aşamada değerlendirilebilir” denilerek, başlanıyor. 

 

 

Raporda, FETÖ’nün 1970’li yıllarda gizli bir şekilde örgütlendiği, 1980 darbesinde kadrolaşmaya başladığı, Turgut Özal döneminde ise okullarını açmaya başladığı belirtiliyor. 1990’lı yıllarda şirketleşmeye başlayan bu yapının, 2000’li yıllarda bir güç haline geldiği 2013’te ise bir terör örgütüne dönüştüğü anlatılıyor.  

 

 

Raporda, AKP-‘FETÖ’ ilişkisi, “Kurulduğundan beri her zaman iktidarın, güçlünün ve kazananın yanında saf tutmaya çalışan FETÖ, bu dönemde de 2002 yılı genel seçimlerinden tartışmasız bir zaferle çıkan AK Parti’ye yakın bir görüntü vermeye özen göstermiştir” diye anlatılıyor.

 

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AK Parti’li yöneticilerin iktidar öncesinde Fethullah Gülen ile hiçbir ilişkisinin olmadığı izlenimi veren bu değerlendirmelerin ardından, raporda FETÖ yapılanmasının nasıl bir terör örgütüne dönüştüğü ise şöyle anlatılıyor: 

 “Örgütün Recep Tayyip Erdoğan’a ve onun şahsında AK Parti hükümetine karşı başlattığı gizli mücadele 17-25 Aralık sürecinde ortaya çıkmıştır. … Bu dönemde örgütünün 17-25 Aralık sürecinde başarısız olup, deşifre olmuş ve suçüstü yakalanmış halde adalet karşısına çıkarılmaya başlaması Fetullah Gülen’i dış güçleri açıkça yardıma çağırır hale getirmiştir. Gülen’in dış güçlere yönelik açıklamaları ve örtülü çağrılarıyla, 19.01.2014 tarihinde MİT tırlarının durdurulması olayı birlikte değerlendirilmelidir. Gülen Türkiye’yi uluslararası kamuoyu nezdinde terör destekçisi bir ülke olarak gösterme çabalarının karşılığında korunduklarını ifade etmektedir.

 


…Fethullah Gülen liderliğindeki yapılanma 2013 yılına kadar cemaat ve benzeri isimlerle anılmış, 2013 yılında hükümete karşı girişilen 17-25 Aralık operasyonlarının ardından ise yapılanmanın özüne, maksadına, karakteristiğine ve eylemlerine daha uygun analitik ve teknik tanım ve ifadeler kullanıma sokulmuş ve Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak anılmaya başlanmıştır.”

 

 

KAMU İHALELERİNİN CEMAATE AKTARILMASI 

Raporun en dikkat çekici bölümü ise FETÖ’nün gelir kaynaklarının sıralandığı bölüm. Bir itiraf niteliği taşıyan bu bölümde, kamu kaynaklarının FETÖ’ye nasıl aktarıldığı şöyle anlatılıyor:  

 

 

'Kamu İhaleleri:
Fetullahçı Terör örgütünün en önemli gelir kalemlerinden birini kamu ihaleleri ve devletin elindeki imkânlar oluşturmaktadır. İhaleler ise örgüt gelirleri için vazgeçilmezdir.

FETÖ, hemen her ihaleden himmetini almaktadır. …FETÖ’ye haraç vermeyen hiç kimse kamu ihalelerinden birini kazanamamıştır. Birçok bakanlık ve kamu idaresi, genel müdürlük bu örgütün kadroları tarafından yönetildiği için ihaleler de onların istediği şirketlere veya kişilere tevdi edilmiştir.


 
Kamu Teşvikleri:
FETÖ'nün en önemli gelir kaynaklarından birini de kamu kurumlarının verdiği “teşvikler” oluşturmaktadır. Kamu idareleri içindeki FETÖ mensupları, teşvikleri bağlı oldukları cemaat şirketleri ve organizasyonlarına veya kişilere vererek örgüte gelir sağlamaktadır. Bazı projelerin teşvikten bir değil birden fazla kez yararlandırıldığı, bir kimsenin aynı proje nedeniyle birden çok teşvik alıp almadığının denetlenmediği tespit edilmiştir. Teşvik verilen proje oldukça basit ve teşviki hak etmediği halde ödeme yapılarak kamu idaresi zarara uğratılmıştır. 

 

 

NEDEN DENETLEME YAPILMADI? 

Raporda, bu soruya şöyle yanıt veriliyor: 

FETÖ’nün yaklaşık elli yıldır, kamu kurumlarına sızdığı düşünülecek olursa, yasalar çerçevesinde kurulmuş kurumları eliyle yardım topladığında da, devlet kadrolarındaki yetkili müntesiplerinin veya kendilerine yakın duran kadroların gereğince denetleme yapmayabileceği kolaylıkla değerlendirilebilecektir. 

 

 

RAPORDAN AYRINTILAR… 

AZINLIKLAR VURGUSU 

 

15 Temmuz darbe girişiminin ardından oluşturulan FETÖ PDY çatı iddianamesi ve HSYK’nın hakim ve savcıları ihraç eden raporlarında Fethullah Gülen cemaatinin Aleviler ve Hıristiyanlar arasına da sızdığı vurgusu; aradan geçen 6 aylık sürede FETÖ operasyonlarının bu topluluklara yapılmasına kapı açmıştı. Bu vurgu, aynı cümlelerle TBMM Darbe Komisyonu raporunda da yer aldı: 

“Fetullah Gülen'in başlangıçta dini bir cemaat olarak kurduğu ve sonradan terör örgütüne dönüşen yapılanmanın içinde yer alanlar, çeşitlilik göstermektedir. Örgüte üyelik için kesin bir kriter yoktur. Toplumun her inanç kesiminden örgütün üyeleri vardır. Türk, Müslüman, Sünni, dini bütün, ibadet aşkıyla dolu, dindar insanlar olduğu gibi, örgüt işine gelen ve kullanılması mümkün olan herkesi bünyesine katmaktadır. Alevi, ateist gibi yapıya uzak gibi duran gruplardan, Yahudi ve Hristiyan dinine inananlardan da paralel yapılanma içerisinde yer alanlar bulunmaktadır.” 

 

 

GÜLEN’İN KİMLİK BİLGİLERİ: 

Gülen’in nüfus kayıtlarındaki ismi “Fethullah” değil “Fetullah” olarak geçmektedir. İki kelime arasındaki “h” farkı, ince ve önemli bir nüans oluşturmaktadır: “Fethullah tercihi sayesinde Gülen, her mecrada ismi “Feth” yani “Fetih” içeren bir dini lider olarak anılmakta ve telaffuz edilmektedir; “Fethullah”, “Allah’ın fethi” demektir. Bu kullanımla daha en başından, örgüt liderinin isminden başlayarak, daha sonra büyüyecek ve önce Türkiye’ye ardından da tüm dünyaya yayılacak bir “Fetih” hareketi için bu isim üzerinden bir manevi ve kutsal işaret, sırlı bir keramet ve kudsiyet algısı yaratılarak “dinî fenomenleşmenin” hedeflendiği anlaşılmaktadır.

 

 

GÜLEN’İN DOĞUM TARİHİ 

Gülen’in doğum yılı 1942 iken Vaiz sıfatıyla memur olmaya yaşı yetmediği için doğum tarihini 1 yıl geriye çektirerek yaşını büyütmüştür. Örgüt içerisindeki yaygın kabule göre Gülen’in doğum tarihi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm tarihi olan 10 Kasım 1938
tarihidir ve bu durum “karanlık bir devrin kapanıp müjdelenen yeni ve aydınlık bir devrin başlaması” olarak yorulmaktadır. Gülen’in kendini Mehdi olarak gördüğü ve Mustafa Kemal Atatürk'ü Deccal olarak kabul ettiği, tam da bu nedenle onun ölüm tarihini kendisine doğum tarihi olarak seçtiği örgüt içinde bilinmektedir.

 

 

MİT İDDİASI 

1971 yılında Vehbi Koç’un evinde bir toplantı düzenlendiği ve bu toplantıya Fetullah Gülen, Vehbi Koç, dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, ilahiyatçı (Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı) Yaşar Tunagür ve aralarında TSK mensubu olan önemli isimlerin katıldığı iddia
edilmiştir. Bu iddia başta uzun bir dönem Gülen’in en yakınında bulunmuş isimlerden biri olan Latif Erdoğan olmak üzere çeşitli kaynaklar tarafından dile getirilmiştir Yaşar Tunagür’ün Fetullah Gülen’den önce İzmir Kestanepazarı Kur’an Kursu’nda yönetici olduğu, Edirne Üç Şerefeli Cami’deki vaizliği sırasında Gülen’le tanışıp derin bir dostluk kurduğu ve kendisinden sonra Kestanepazarı Kur’an Kursu’ndaki göreve Gülen’i bizzat getirttiği bilgileri ile birlikte, Yaşar Tunagür hakkında MİT ile ilişkisi olduğu yönündeki iddialar da dikkate alındığında, bu toplantıda kritik bir görüşme yapıldığı anlaşılmaktadır. Yaşar Tunagür hakkında MİT ile ilişkisi olduğu yönündeki iddialar da dikkate alındığında, bu toplantıda kritik bir görüşme yapıldığı anlaşılmaktadır. 1970’li yıllarda Fetullah Gülen’in Komünizmle Mücadele Derneği üzerinden ABD istihbaratı ile birlikte hareket eden MİT’e angaje edildiği ve Gülen örgütlenmesinin ABD-MİT işbirliği ile kurdurulduğu iddia edilmekte ve söz konusu toplantı bu iddianın en kuvvetli delillerinden biri olarak değerlendirilmektedir.

 

 

GÜLEN – CİA İŞBİRLİĞİ: 

FETÖ Çatı İddianamesinin “Teşkilat Yapısı” bölümünde, Fetullah Gülen-CIA ilişkisinin bu dönemde kurulduğu iddia edilmiş ve konu hakkında şu ifadelere yer verilmiştir:
 
“…Fetullah Gülen ile CIA ilişkisi, 1983 yılında Moon Tarikatının Türkiye'deki uzantısı Kasım Gülek üzerinden sağlanan irtibatla başlamıştır. Resmi adı Birleştirme Kilisesi olan Moon Tarikatını kullanarak komünizme karşı blok oluşturmak isteyen ABD, Türkiye'de
komünizmle mücadele kuruluşlarına destek vermektedir. Komünist harekete karşı olan Fetullah Gülen'in de bu politika çerçevesinde Türkiye'de desteklenip büyümesini sağlamış, lise ve kolejler açmasına izin verilmiştir” … “…Kendisini önemli göstermek için 1990’lı yıllarda Türkiye'deki önemli devlet adamları ve siyasetçilerle yakınlık kurup Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit ile görüşmüştür. Amerikan gizli servisi CIA Başkanlığına getirilen Morton Abromowitz ile 1983 ve 1990 yılları arasında görüşüp dostluk kurmuştur. Abraham Foxman ile Papa II. John Paul ile görüşmeler yapmıştır.”

 

 

KASET SİYASETİİ 

Raporda, 2011 genel seçimlerini yönlendiren kaset skandallarına da yer verildi. Raporda, Fethullah Gülen’in 2010 yılından sonra Recep Tayyip Erdoğan Hükümetini devirmek için gizli planını devreye soktuğu belirtiliyor; kaset skandallarıyla da 2011 seçimlerini yönlendirdiği iddia ediliyordu. Buna karşın 2011 seçiminin kazananı Erdoğan olmuş hatta Recep Tayyip Erdoğan, seçim meydanlarında sıklıkla kaset skandallarını sıklıkla kullanmıştı. Raporda, kaset skandalı şöyle anlatılıyor:  

“… Bu dönemde örgüt giderek kaset skandallarıyla anılır olmuş, yapılanmaya uzak veya yakın hemen her kesimin ortak kanısıyla, kendisini bu tür her olayın adeta “olağan şüphelisi” haline getirmiştir. Örgütün Haziran 2011 genel seçimleri öncesinde o dönemki CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kaset olayını organize ettiği, aynı şekilde seçim öncesi kaset şantajıyla bazı MHP’li milletvekili adaylarının topluca istifa ettirildiği vb. gibi yollarla siyaseti dizayn etmeye, 2011 ve 2014 seçimleri öncesi ülke siyasetini belirlemeye kalkıştığı yönünde pek çok ciddi iddia ve delil söz konusudur.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve lalehaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.