Nevşehir’de siyaset sahnesi son günlerde yine hareketli. İYİ Parti meclis üyeliği gibi önemli bir makam, halkın iradesini temsil etmek için verilmiş bir sorumluluk. Peki, bu sorumluluğun Rasim Arı’yı engellemek gibi kişisel hesaplaşmalara alet edilmesi ne kadar kabul edilebilir? Daha da önemlisi, “Benim oyumu alıp bana karşı kullanmak yok öyle!” diye haykıran seçmenin haklı öfkesi ne olacak?
Meclis üyeliği, bir şehrin geleceğini şekillendirmek için verilen bir yetki. Bu yetkiyi alanların, oylarını aldığı insanları yok sayarak kendi ajandalarını dayatmaları, siyasetin ruhuna aykırı bir ihanet. Eğer bir meclis üyesi, seçildiği makamı halkın taleplerinden çok, bir kişiyi hedef almak için kullanıyorsa, orada durup bir düşünmesi lazım: “Ben kimin adına buradayım?”
Rasim Arı’yı engellemek için İYİ Parti meclis üyeliği unvanını kalkan yapanlar, bu tavırlarıyla sadece kendilerine değil, partilerine de zarar veriyor. Seçmen, sandıkta bir umutla oy veriyor; ihanetle karşılaşmak için değil. “Oyu aldım, gerisi beni ilgilendirmez” anlayışı, ne ahlaka sığar ne de vicdana. Eğer bu unvanı halka karşı bir silaha dönüştürmeye cüret edenler varsa, o koltukta bir dakika bile oturmamalı. Derhal istifa etsinler!
Seçmenin mesajı net: “Bana karşı beni temsil edemezsiniz.” Nevşehir halkı, kendi iradesine sahip çıkacak kadar bilinçli. Oy verirken güvenip emanet ettiği makamları, kişisel kaprisler uğruna heba edenlere geçit vermez. İstifa, sadece bir formalite değil, aynı zamanda bir özür borcudur. O koltuklar, halkın koltuğudur; kimsenin şahsi oyuncağı değil.
Siyaset, güvenle ayakta durur. O güveni sarsanlar, ne parti farkı tanır ne de makam. Nevşehir’in sesi yükseliyor: “Oylarımızla oynayanlar, ya hesap versin ya da o koltukları terk etsin!” Şimdi söz sırası, bu çağrıya kulak verip gereğini yapacaklarda.