İnsan ne için yaşamalıydı sahi, şerefi için değil mi? Şeref sadece iki bacağın arasına kıstırılmış namus kavramı olamazdı! Şerefli olmak; kibirlerinden sıyrılıp hatalarını konsolun üstüne döküp, aynadaki bakan bir çift gözle yüzleşebilmekti. Bazen de yalanlardan uzak bir ruh ile önce kendine sonra birinci dereceden çevredekilere dürüst ve ahlaklı olmaktı. Aslında şerefsizleri yargılamak ta boş. Çıkarabilirsem at gözlüklerimi iliğine kadar iniyorum o şerefsizlerin ve içeride bir yerlerde daha anne karnına düştüğü anlardan itibaren kötülüklerle yoğrulmuş bir can görüyorum…
Diyeceğim o ki içine düştüğümüz saçmalıkların tek sorumlusu biz değiliz. Tabi ki kendini yetiştirip az ilim suyundan içseydin sana küçükken dayatılan yanlışlıklardan arınırdı ruhun, lakin ilim suyunu yudumlayamayanlar şerefsizlik yolunda ilerlemeye mahkumlar. Hayatta iki kez kaybedenler diyorum ben, birincisi annesinin veremediği güzellikler, ikincisi kendisini gerçekleri görüp tımarlayamaması… Oysa ne bilirdi ki anne karnına düşmüş bir su damlası kötülüğü… Maalesef ki sizin Dünya'ya merhaba dediğiniz ortam sizi törpülüyor, kimi iyi yönde kimi kötü yönde. Ve inanın ilk altı yaşınıza kadar ekiliyor ahlak tohumları ve kök salıyor ömrünüze. Eğer zehirli tohumlar sa içinizdekiler hayatınıza girenleri de birer birer zehirliyor.
Kendinizi sorgulamayın, sonradan dâhil olanları da yargılamayın. Hatalarda kendinizi aklayıp başkaca insanları asmayın darağacına. Çocukluğunuzun içine nefesinizi tutup dalın o embriyo suyuna, göreceksiniz sizi katleden gerçek kimliği. Anlatmak istediğim şu ki; yeni doğmuş bir bebek tertemizdir ve tüm yaşamı taklit yöntemiyle öğrenir. Şimdiki kalıplarınıza duvarlarınıza bakarsanız taklit ettiklerinizi görecekseniz. Kimsenin suçu değil başınıza gelenler ya da yaptığınız yanlışlar. Bile isteye doğru bu diye basıp geçtikleriniz sizin taklit ettiklerinizin ta kendisi.
Şimdi diyeceksiniz ki, bana büyük yanlış yapıldı diye!