Hepimiz aslında yaşamlarımızın bir nevi yaratıcılarıyız ve hayattaki en önemli zorunluluk da yaşam amacımızı bulmak ve onu yaşamaya çalışmaktır. Yaşam amacımızın ne olduğunu kendimize sorduğumuzda aklımıza ilk olarak daha çok büyük tutkular, büyük yaratımlar gelse de, gerçekte yaşam amacının bir boyutunun olmadığını niteliğinin önemli olduğunu yaşadıkça tecrübe ederiz. Nasıl ki, bir yolun büyüklüğü veya genişliğinden ziyade sizi gitmek istediğiniz yere götürmesinin daha önemli olması gibi.
Bu hayatta amaçsız olmak kadar insanı boşlukta htiren bir şey daha yoktur. Ancak birçok insan sahip olduklarına rağmen hayatını anlamsız ve keyifsiz buluyor. Bunun sebebi çoğu kişinin egosunu tatmin etmek için uğraşmasıdır. Oysa bir insanın yaşamı için önemli olan şey, hayata aktardıkları olmalıdır. Bu aktarım bazen sevgidir, şefkattir bazen saygı ve sadakattir. Değerlerimiz malzeme olur amacımız için. Kimi sevgiyi ve merhameti alır yanına kendi gibi çocuklar yetiştirmek ister. Kimisi tutku ve hırsı alır, para kazanmak her şeyin önüne geçer onun için. Kimisi ise kendini yetiştirmek ister, aldığı zevktir yaşamak. Yani yaşam boyu bir şeylerin peşinde koşup duruyoruz. Durmak bilmez bir çırpınma hali içindeyiz. Kimimiz hayallerinin peşinden koşuyor, kimimiz ondan beklenenlerin. Kimimizin ise bir hayali dahi yok!
Bir yer okumuştum: “Hayatımda yaptığım en büyük hatalar, başkalarının bana vereceği sevginin benim kendime vermem gereken sevgiden daha önemli olduğunu düşünerek gücümü onlara teslim etmekten kaynaklandı hep. Diyordu. Ne kadar da doğru. Bazen başlarının amaçlarını yerine getirmek için uğraşıp duruyoruz. Oysa; çıkabileceğiniz en büyük macera hayal ettiğiniz hayatı yaşamaktır, derler. Bir gün ne koşacak zaman ne de güç olmayabilir. Bunu düşünerek tutunun hayata!