Cumhuriyetin 101.yılına girerken, kadınların medeni haklarının ve eşit yurttaşlık hakkının garantisi olan laik cumhuriyet rejiminden asla vazgeçmiyoruz. Meşruiyetini halka dayandıran cumhuriyet, 101 yıl önce halka tebaa değil, cinsiyet, din, dil, milliyet, etnisite ve benzer ayrımlar gözetmeksizin eşit vatandaşlar olduklarını hatırlattı. Bu nedenle, laik cumhuriyete sahip çıkmak sadece kadınların sorumluluğu değil, erkeklerin ve toplumun bütün kesimlerinin de sorumluluğudur.
Eşit yurttaşlık ve özgürlük için en büyük mücadeleyi kadınlar verdi.
Hiçbir hak, kadınlara altın tepside sunulmadı. Kazanılmış her bir hakkın ardında kadın hareketinin emeği var. Yüzyıllarca birey olarak dahi görülmeyen, nüfus sayımlarında sayılmayan, seçme hakkı olmayan, yalnızca ailenin, cemaatin bir parçası olarak görülen, kamusal alan kendilerine yasaklanan kadınlar, sınırları, duvarları aşmak için büyük mücadeleler verdi. Bu nedenle, laik cumhuriyet ile güvenceye alınmış olan hiçbir kazanımı da kaybetmeye tahammülümüz yok.
Erkek siyasal irade ve destekçileri ise kadınların medeni haklarının güvencesi olan laik cumhuriyetle mücadele görüntüsü veriyor.
Isıtıp ısıtıp gündeme getirilen Anayasa değişikliği çabaları, devleti dini referanslara dayandırmak ve kadınları özel alana, aile içine yeniden mahkûm etmekten başka bir amaca hizmet ediyor gibi görünmüyor. Lidere biat kültürüne bağlı devlet ve erkeğe itaat kültürüne bağlı aile modeli birlikte şekillendiriliyor. Oysa biz kadınlar diyoruz ki, aileyi ayakta tutabilmenizin yolu eşitlikten geçiyor. Ve biz kadınlar diyoruz ki “Anayasa’ya uymayan, Anayasa yapamaz!” Anayasa’yı tanımayan, istediği gibi evirip çevirenlere “Anayasa’ya dokunmayı aklınızdan bile geçirmeyin!” diyoruz.
Siyasal irade, Medeni Kanun’u sil baştan yazma planlarından söz ediyor. 2002 Yılı’nda yürürlüğe giren ve ardında kadın hareketinin asırlık emeği olan eşitlikçi Türk Medeni Kanunu’nda yeniden “reisli aile modeli” yaratılmak isteniyor. Kadınları özgür bireyler olarak değil, sınırları eril sistem tarafından çizilmiş ve kutsanmış ailelerin içinde bir nesne olarak görmek isteyen zihniyet, totalitarizmi yükseltmiş durumda.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararından sonra, kadınları şiddetten koruyan 6284 Sayılı Kanun da kadük hale getiriliyor. 7 günlük, 10 günlük uzaklaştırma kararları ve Kanun’un hiç uygulanmayan maddeleri ile kadınlar şiddetin karşısında savunmasız hale getirildiği için erkeğe itaat etmeye mecbur bırakılıyor. Ve artık her gün ortalama 5 kadın cinayeti haberi alıyoruz. Kadınlar artık en vahşi şekillerde öldürülürken şiddetin temeli olan eşitsizliğe geçit verecek hiçbir yasal ya da Anayasal değişikliğe tahammülümüz kalmadı. “Yasalara, Anayasa’ya, uluslararası sözleşmelere dokunmayın, sadece etkin şekilde uygulayın!” diyoruz.
Devletin bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı çoklu hukuk sistemi yaratıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı, vatandaştan gelen sorulara verdiği cevaplarla laik hukuk sistemini alaşağı ediyor.
Aile hukuku, miras hukuku gibi alanlarda verilen fetvalarla kadınların toplum içindeki eşitsizliği meşrulaştırılıyor ve çoklu hukukun kapısını aralanıyor. Yasal evlilik yaşı Medeni Kanun’da tanımlandığı halde halen çocukların kaç yaşında evlenebilecekleri (!!!) tartışılıyor.
Bu şartlar altında Cumhuriyet kutlayabilecek miyiz? Evet elbette kutlayacağız. En çok da kadınlar kutlayacak Cumhuriyeti. Kadınların en temel haklarının güvencesidir çünkü laik cumhuriyet. Cumhuriyet tarihini yazarken nasıl oradaysak bugün de cumhuriyete sahip çıkmak için burada olacağız.
ÖZGÜRLÜĞÜN VE EŞİTLİĞİN TARİHİNİ YİNE KADINLAR YAZACAK. LAİK CUMHURİYET KUTLU OLSUN!