Geçtiğimiz haftalarda Nevşehir ilimizde eski nişanlısı olan erke ve boşandığı erkek tarafından öldürülen iki kadın cinayeti üst üste yaşandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre 2024 Yılı’nda 394 kadın cinayeti işlenirken, 259 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. 2024 Yılı, tarihimizin en yüksek kadın cinayeti rakamına ulaşan bir yıl. Her geçen yıl artarak devam eden cinayetler, kadına yönelik şiddet konusunda izlenen politikaların yanlışlığını da açıkça gözlerimizin önüne seriyor. Kadınları birey olarak görmeyen, kadına yalnızca aile içinde bir anlam yükleyen, erkeğin reis olduğu aile modeli içerisinde çok çocuk doğurmakla ve demografiyi dinamik tutmakla görevlendirilen, kadınların asli vazifesini annelik olarak tanımlayan politikalar, kadınları şiddetten ve cinayetten korumuyor. Yine Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre kadınlar yüzde 71 oranla en çok aile içinde öldürüldüler. Kimsenin aile düşmanlığı falan yaptığı yok. Kadınları öncelikle birey olarak kabul eden ve eşitlik ilkesine dayalı kadın odaklı politika yürütmek yerine aile odaklı politikalar yürütmenin kadına yönelik şiddeti önlemediği, aksine tırmandırdığını yıllardır tecrübe ediyoruz. 2025 Yılı Aile Yılı ilan edildi. Evlenme yaşının (TÜİK verilerine göre kadınlarda 25,7) ve ilk çocuğu dünyaya getirme yaşının yükseldiği, ülkedeki genç nüfusun azaldığı, gençlerin evlenmek istemediği gibi sebeplerle toplumu evliliğe ve çok çocuk yapmaya teşvik edecek politikaları üretecek olan Nüfus Politikaları Yüksek Kurulu ve Aile Enstitüsü kuruldu. Uzun süredir yürütülen aile odaklı politikalar kurumsal bir hale geldi. Önümüzdeki yıllarda kadının adının tamamen unutulduğu, üreme ve aile kurma ile görevlendirildiği hızlı bir süreç yaşayacağımız ortada. Bütün kamu kurumlarından en çok duyacağımız sözcük “aile” olacak. Bütün bunlar, Yazar Margaret Atwood’un kadınları kuluçka makinesi olarak çizdiği distopya olan “Damızlık Kızın Öyküsü” romanını akıllara getirmiyor değil. Aile Bakanlığı, kadınların ortalama 25 yaşında evlenmesini geç buluyor. Oysa kadın doğum uzmanlarının anne ve bebek açısından sağlıklı doğum yaşının en erken 24 olması gerektiği, erken yaşta evlilik ve doğumların anne bebek ölümlerine sebep olabileceği yönündeki bilimsel açıklamalarını yıllarca duyduk, okuduk ve öğrendik. Üstelik Bakanlığın, eşitsiz güç ilişkilerinin olduğu, eşit paylaşımın olmadığı, kadınların erkeğe tabi olduğu reisli, ataerkil aile modelinde ailenin güçleneceğine inanması gerçekten şaşkınlık uyandırıcı. Toplumda ataerkil aile modelinin yaygın olduğu aşikarken eşitlikçi ilişkilere dayanan, kadının güçlü olduğu aile modeli üzerinde çalışmak yerine toplumsal cinsiyet eşitsizliğine uygun aile modelini güçlendirmek aileyi nasıl güçlü kılacak merak ediyoruz. Ne olursa olsun ama aile birliği dağılmasın yaklaşımı ile yaşatılmaya çalışılan ailelerde kadınların daha fazla şiddete maruz kalacağı gün gibi ortada. Rakamlar yalan söylemez. Tekrar ediyorum: 2024 Yılı’nda tarihimizin en yüksek kadın cinayeti rakamına ulaştık. Politikamız zaten hep aile odaklıydı ve sonuç ortada. Üstelik aileyi güçlendirmek istiyorsanız, tarihsel toplumsal ekonomik güç eşitsizliğinin olmadığı, eşitlik modeline dayalı aile politikası üretir ve bu aileleri güçlendirirsiniz. Bunun için de kadınlar güçlendirilirken cinsiyet eşitsizliğine dayalı ataerkil zihniyet ile külliyen mücadele etmelisiniz. Toplumda zihniyet dönüşümü sağlanmadıkça hiçbir politikanın amaca ulaşması beklenemez. Aile odaklı politikaların bir uzantısı olarak Yeni Yargı Reformu Strateji Belgesi’nden de anladığımız kadarıyla, önümüzdeki 5 yıl için planlanan, yargı paketleri ile getirilecek değişiklikler. İlk planda 10.Yargı Paketi hazırlığı var. Bu pakette ne olacağı henüz netleşmiş değil fakat Strateji Belgesi’nden edindiğimiz bilgi, bu pakette olmasa dahi önümüzdeki paketlerde Medeni Kanun’da da değişiklik planları yapıldığını gösteriyor. Medeni Kanun’un laik, eşitlikçi özüne dokunacak değişiklikleri kabul etmemiz mümkün değil. Medeni Kanun, kadınların medeni haklarının anayasasıdır. Görüleceği üzere gerek nüfus politikaları gerek planlanan yasal değişiklikler gerek Aile Enstitüsü gibi yeni oluşturulan kurumsal yapılar, aile odaklı politikaların bir uzantısı. Hepsi birbiriyle bağlantılı. Önümüzdeki dönemde kadının adını duymayacağımız ortada. En çok aile içinde öldürülen kadınları, birey olarak kabul etmek, aile içinde ve dışında güçlendirmek, cinsiyetler arası tarihsel, toplumsal, ekonomik güç eşitsizliğini ortadan kaldırmak, aile içinde ve dışında her anlamda eşitliği sağlamak tek çözüm. Başka çıkış yok. İlimizde peş peşe işlenen iki kadın cinayetine tekrar dönersek, yapılan haberlerin altındaki korkunç yorumlar, yukarıda ifade ettiğim zihniyet dönüşümünün zaruretini tekrar tekrar gösteriyor bize. Her kadın cinayetinde gördüğümüz, katille empati kuran, “o saatte orada ne işi varmış”, “kırmızı ruj sürmeseymiş”, “neden mini etek giymiş”, “öldürdüyse bir sebebi vardır” benzeri mağdur suçlayıcı ifadeler, toplum olarak nerede olduğumuzu açıkça gösteriyor. Bu insanlar aramızda dolaşıyorken ve bu zihniyet topluma hakim olmuş durumdayken çözüm için kadın odaklı, mağdur odaklı politika yürütmekten başka çare yok.
Kadın cinayetleri ve aile yılı üzerine
Geçtiğimiz haftalarda Nevşehir ilimizde eski nişanlısı olan erke ve boşandığı erkek tarafından öldürülen iki kadın cinayeti üst üste yaşandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre 2024 Yılı’nda 394 kadın cinayeti işlenirken, 259 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. 2024 Yılı, tarihimizin en yüksek kadın cinayeti rakamına ulaşan bir yıl. Her geçen yıl artarak devam eden cinayetler, kadına yönelik şiddet konusunda izlenen politikaların yanlışlığını da açıkça gözlerimizin önüne seriyor. Kadınları birey olarak görmeyen, kadına yalnızca aile içinde bir anlam yükleyen, erkeğin reis olduğu aile modeli içerisinde çok çocuk doğurmakla ve demografiyi dinamik tutmakla görevlendirilen, kadınların asli vazifesini annelik olarak tanımlayan politikalar, kadınları şiddetten ve cinayetten korumuyor. Yine Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre kadınlar yüzde 71 oranla en çok aile içinde öldürüldüler. Kimsenin aile düşmanlığı falan yaptığı yok. Kadınları öncelikle birey olarak kabul eden ve eşitlik ilkesine dayalı kadın odaklı politika yürütmek yerine aile odaklı politikalar yürütmenin kadına yönelik şiddeti önlemediği, aksine tırmandırdığını yıllardır tecrübe ediyoruz. 2025 Yılı Aile Yılı ilan edildi. Evlenme yaşının (TÜİK verilerine göre kadınlarda 25,7) ve ilk çocuğu dünyaya getirme yaşının yükseldiği, ülkedeki genç nüfusun azaldığı, gençlerin evlenmek istemediği gibi sebeplerle toplumu evliliğe ve çok çocuk yapmaya teşvik edecek politikaları üretecek olan Nüfus Politikaları Yüksek Kurulu ve Aile Enstitüsü kuruldu. Uzun süredir yürütülen aile odaklı politikalar kurumsal bir hale geldi. Önümüzdeki yıllarda kadının adının tamamen unutulduğu, üreme ve aile kurma ile görevlendirildiği hızlı bir süreç yaşayacağımız ortada. Bütün kamu kurumlarından en çok duyacağımız sözcük “aile” olacak. Bütün bunlar, Yazar Margaret Atwood’un kadınları kuluçka makinesi olarak çizdiği distopya olan “Damızlık Kızın Öyküsü” romanını akıllara getirmiyor değil. Aile Bakanlığı, kadınların ortalama 25 yaşında evlenmesini geç buluyor. Oysa kadın doğum uzmanlarının anne ve bebek açısından sağlıklı doğum yaşının en erken 24 olması gerektiği, erken yaşta evlilik ve doğumların anne bebek ölümlerine sebep olabileceği yönündeki bilimsel açıklamalarını yıllarca duyduk, okuduk ve öğrendik. Üstelik Bakanlığın, eşitsiz güç ilişkilerinin olduğu, eşit paylaşımın olmadığı, kadınların erkeğe tabi olduğu reisli, ataerkil aile modelinde ailenin güçleneceğine inanması gerçekten şaşkınlık uyandırıcı. Toplumda ataerkil aile modelinin yaygın olduğu aşikarken eşitlikçi ilişkilere dayanan, kadının güçlü olduğu aile modeli üzerinde çalışmak yerine toplumsal cinsiyet eşitsizliğine uygun aile modelini güçlendirmek aileyi nasıl güçlü kılacak merak ediyoruz. Ne olursa olsun ama aile birliği dağılmasın yaklaşımı ile yaşatılmaya çalışılan ailelerde kadınların daha fazla şiddete maruz kalacağı gün gibi ortada. Rakamlar yalan söylemez. Tekrar ediyorum: 2024 Yılı’nda tarihimizin en yüksek kadın cinayeti rakamına ulaştık. Politikamız zaten hep aile odaklıydı ve sonuç ortada. Üstelik aileyi güçlendirmek istiyorsanız, tarihsel toplumsal ekonomik güç eşitsizliğinin olmadığı, eşitlik modeline dayalı aile politikası üretir ve bu aileleri güçlendirirsiniz. Bunun için de kadınlar güçlendirilirken cinsiyet eşitsizliğine dayalı ataerkil zihniyet ile külliyen mücadele etmelisiniz. Toplumda zihniyet dönüşümü sağlanmadıkça hiçbir politikanın amaca ulaşması beklenemez. Aile odaklı politikaların bir uzantısı olarak Yeni Yargı Reformu Strateji Belgesi’nden de anladığımız kadarıyla, önümüzdeki 5 yıl için planlanan, yargı paketleri ile getirilecek değişiklikler. İlk planda 10.Yargı Paketi hazırlığı var. Bu pakette ne olacağı henüz netleşmiş değil fakat Strateji Belgesi’nden edindiğimiz bilgi, bu pakette olmasa dahi önümüzdeki paketlerde Medeni Kanun’da da değişiklik planları yapıldığını gösteriyor. Medeni Kanun’un laik, eşitlikçi özüne dokunacak değişiklikleri kabul etmemiz mümkün değil. Medeni Kanun, kadınların medeni haklarının anayasasıdır. Görüleceği üzere gerek nüfus politikaları gerek planlanan yasal değişiklikler gerek Aile Enstitüsü gibi yeni oluşturulan kurumsal yapılar, aile odaklı politikaların bir uzantısı. Hepsi birbiriyle bağlantılı. Önümüzdeki dönemde kadının adını duymayacağımız ortada. En çok aile içinde öldürülen kadınları, birey olarak kabul etmek, aile içinde ve dışında güçlendirmek, cinsiyetler arası tarihsel, toplumsal, ekonomik güç eşitsizliğini ortadan kaldırmak, aile içinde ve dışında her anlamda eşitliği sağlamak tek çözüm. Başka çıkış yok. İlimizde peş peşe işlenen iki kadın cinayetine tekrar dönersek, yapılan haberlerin altındaki korkunç yorumlar, yukarıda ifade ettiğim zihniyet dönüşümünün zaruretini tekrar tekrar gösteriyor bize. Her kadın cinayetinde gördüğümüz, katille empati kuran, “o saatte orada ne işi varmış”, “kırmızı ruj sürmeseymiş”, “neden mini etek giymiş”, “öldürdüyse bir sebebi vardır” benzeri mağdur suçlayıcı ifadeler, toplum olarak nerede olduğumuzu açıkça gösteriyor. Bu insanlar aramızda dolaşıyorken ve bu zihniyet topluma hakim olmuş durumdayken çözüm için kadın odaklı, mağdur odaklı politika yürütmekten başka çare yok.
Ekleme
Tarihi: 24 Şubat 2025 - Pazartesi
Kadın cinayetleri ve aile yılı üzerine
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.