2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu ile evlilik birliğinde eşler arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik hükümler büyük oranda çoğalmış olsa da kadının soyadı konusundaki çıkmazlar bir türlü çözüme kavuşturulmamıştır. Kadınlar, bu sorunları dava yolu ile çözmeye çalışmışlardır. Evlenmeden önceki soyadlarını tek başına kullanabilmek için dava açmak zorunda kalmışlardır. Ta ki, Anayasa Mahkemesi tarafından Türk Medeni Kanunu'nun 187.maddesi hakkında iptal kararı verilene dek. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi kararları bütün kurumları ve kişileri bağlasa da, son zamanlarda bu temel hukuk kuralının kolayca çiğnendiğine ülke olarak şahit olmaktayız. Anayasa Mahkemesi iptal kararı, 28.04.2023 tarihinde, 9 ay sonra yürürlüğe girmek üzere resmi gazetede yayımlanmıştır. Yürürlük tarihinin ötelenmesinin nedeni, bu konuda boşluk oluşmaması ve yeni bir yasal düzenleme yapılması için zaman tanımaktır. Oysa bugüne kadar Kanun Koyucu tarafından herhangi bir düzenleme yapılmamış, hatta taslak metinlerde görüldüğü üzere, iptal edilen hüküm aynı şekilde taslak metinde yer almış, eşitlik ilkesine uygun bir değişiklik düşünülmemiş, Anayasa Mahkemesi'nin kararına uyulmamıştır.
Türk Medeni Kanunu'nun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen söz konusu maddesine bakalım:
"Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir." Görüleceği üzere cinsiyet nedeniyle açık ayrımcılık yapılan, Anayasa'nın eşitlik ilkesine açık aykırılık içeren bir hüküm, 2002 yılından beri bu kanun içerisinde yer almaktadır. Kadınlar, evlenirken ya da boşanırken sürekli olarak nüfus kütüğü ve soyadı değiştirmek, ayrıca, evlilik ya da boşanma, hatta yeniden evlenme gibi özel durumlarını kamuoyuna ilan etmek zorunda bırakılmaktadır. Bu sırada erkek, her durumda statüsünü korumakta, doğumla birlikte aldığı soyadını ömrü boyunca kullanabilmekte, tâbi olunan cinsiyet rolünü temsil etmektedir. Kadına ise, doğumla birlikte kazandığı soyadını tek başına kullanma hakkı tanınmamaktadır.
İptal edilen maddeyi eşitlik ilkesi açısından değerlendirdiğimizde, imzalamış olduğumuz uluslararası sözleşmeleri ve TC. Anayasası'nı ihlal ettiği ortadadır.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına baktığımızda eşitlik ilkesine çokça değinildiği görülmektedir.
Kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra da tek başına kullanmasına izin verilmemesinin hak ihlaline yol açtığı ileri sürülmek suretiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi'ne birçok bireysel başvuru yapılmıştır. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kadının evlenmeden önceki soyadını tek başına kullanmasına izin verilmemesinin Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında 14. maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir.
Kadının evlenmeden önceki soyadını tek başına kullanabilmesi hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 8.maddesi kapsamında değerlendirilmektedir. "Herkes özel hayatına ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir." Ayrımcılık yasağı başlıklı 14.maddesinde ise "Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal ya da başka görüşler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensup olmak, servet, doğuş veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrım gözetilmeksizin sağlanır."
Erkek evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra da tek başına kullanabildiği hâlde kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra ancak kocasının soyadının önünde kullanabilmesi benzer durumda olan eşler arasında cinsiyet temelinde farklı muamele yapıldığını göstermektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) de ayrımcılık yasağı getirmektedir. Usulüne göre yürürlüğe konmuş Uluslararası Sözleşmeler, Anayasamızın 90.maddesine göre kanun hükmündedir ve bir iç hukuk normu ile çatışma olduğu takdirde uluslararası sözleşme hükmü geçerli olacaktır. Dolayısıyla, Türk Medeni Kanunu'nun eşitlik ilkesine aykırı olan 187.maddesi iptal edilmemiş dahi olsaydı, uluslararası sözleşmelerin eşitlik ilkesi bu kanun hükmünün önüne geçecektir.
Yine, TC. Anayasası da normlar hiyerarşisi bakımından üst bir normdur ve kanunların üstündedir. Bu bağlamda Anayasamızın 10.maddesine bakıldığında, kanun önünde eşitlik ilkesini tanımladığını görürüz.
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür."
Kanun önünde eşitlik ilkesinin yer aldığı Anayasamıza rağmen Türk Medeni Kanunu'nda cinsiyet temelli ayrımcılık ifade eden bir hükmün yer alması düşünülemez. Anayasa'nın 11.maddesine göre "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
Bu temel iç hukuk kuralları ve evrensel hukuk normları karşısında Türk Medeni Kanunu'nun eşitlik ilkesine aykırı olan 187.maddesinin iptali büyük bir adımdır. Yasa koyucunun Anayasa Mahkemesi'nin bu iptal hükmüne ve cinsiyet eşitliği ilkesine uygun bir yasal düzenleme yapması gerekmektedir fakat süre dolmak üzere olmasına rağmen henüz bir adım atılmamıştır. Anayasa Mahkemesi kararlarının bütün kişi ve kurumları bağladığını tekrar hatırlatırken, 9 aylık sürenin dolmasına sayılı günler kala, Anayasa Mahkemesi iptal kararına uyulmasını, eşitlik ilkesine uygun bir yasal düzenleme yapılmasını umuyoruz. Zira temel hukuk normlarının keyfi şekilde çiğnenmesi, hukuk sistemimizde tamiri imkansız yaralar açmaktadır.