Kapadokya Üniversitesi
NEMS
Sema Yurtbilir Yavuz
Köşe Yazarı
Sema Yurtbilir Yavuz
 

Soyadım

Bir önceki yazımda Anayasa Mahkemesi’nin kadının evlenmeden önceki soyadını evlilik birliği içerisinde tek başına kullanabilmesini sağlayacak iptal hükmünü yazmıştım. Anayasa Mahkemesi’nin bağlayıcı kararına rağmen yasa koyucunun kadının soyadı konusunda eşitlikçi bir düzenleme yapmadığını, sürenin bitmesine çok az zaman kaldığını belirtmiştim. Nitekim süre bitti ve yasal bir düzenleme yapılmadı. 28 Ocak tarihi ile birlikte Anayasa Mahkemesinin iptal hükmü yürürlüğe girdi. Yasal düzenleme yapılmamış olması hakkımızı ortadan kaldıracak mı? Elbette hayır. Kadınların evlenmekle kocasının soyadını alma zorunluluğu artık yok. Kadınlar evlenmeden önceki soyadlarını tek başına kullanabilecekler. Zira Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme, yargı organlarını, idare makamlarını, kişi ve kurumları bağlayıcıdır. Dolayısıyla hiçbir kurumsal yapı, hiçbir kadını bu karardan sonra evlilik soyadını almaya zorlayamaz. İptal hükmüne dayanarak 29 Ocak 2024 Pazartesi Günü sabah saatlerinde, muhtemelen Türkiye’de gerçekleşen ilk başvuruyu Nevşehir İl Nüfus Müdürlüğü’ne yaparak evlenmeden önceki soyadımı tek başına kullanmak istediğimi belirten dilekçemi verdim. Nüfus Müdürlüğü’nün Anayasa Mahkemesi iptal hükmü ile ilgili bilgilendirilmediğini gördüm. Bu durum bende şu endişeyi uyandırdı: Acaba Anayasa Mahkemesi kararına uyulmayacak mı? Anayasa’nın 153. maddesinin “ Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” hükmü ve hukuk devleti ilkesi gereği bir hukukçu olarak bu ihtimali düşünmek dahi istemedim. Çünkü böyle bir ihtimal hukuk devleti ilkesini yok saymaktı. Başvurumu yapıp evrak kayıt numarasını alarak yazılı cevap beklemek üzere ayrıldım. Anayasa Mahkemesi’nin iptal hükmünün yürürlüğe girmesinin hemen akabinde başvuru yapmamın yasal dayanaklarına gelince; Yukarıda ifade ettiğim gibi, öncelikle Anayasa Mahkemesi kararları bütün kurum ve kişileri bağlayıcı olduğu için reddedilme gibi bir durumun hukuk devletinde söz konusu olamayacağına inanmak istemem temel hareket noktam oldu. Bunun yanında imzalamış olduğumuz bir uluslararası sözleşme olan CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) Aile İçi Eşitlik başlıklı 16/g maddesinde taraf devletlere açık şekilde aile adı seçiminde her iki eşe, eşit kişisel haklar sağlanması sorumluluğunu yüklemekteydi. Anayasa’nın 90.maddesine göre usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmünde olduğuna ve kanunla sözleşme arasında uyuşmazlık olduğunda uluslararası sözleşme hükümleri geçerli olacağına göre soyadı konusunda doğrudan CEDAW Sözleşmesi hükümleri uygulanmalıydı. Kadınların soyadlarını tercih edebilme hakkı konusunda eşitlik ilkesi gerçekten çok önemli bir ilkedir ki, yalnızca Anayasa’nın 10.maddesi dahi eşitlik ilkesini izah etmekte ve devletin yükümlülüğünü hatırlatmakta yeterlidir: “Herkes, dil, ırk, renk, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” Görüleceği üzere devlet, hem anayasaya, hem de imzaladığımız uluslararası sözleşmelere göre cinsiyet eşitliğini sağlamakla yükümlüdür. Dolayısıyla, eşitliği bizzat sağlaması gereken devlet organlarının kadını evlenirken eşinin soyadını almaya zorlamak gibi bir lüksü olamaz. Üstelik eşitsizliği ve ayrımcılığı tespit etmiş olan Anayasa Mahkemesi kararına rağmen. Anayasa’nın 20.maddesine göre, “Herkes, özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.” Soyadı hakkı da kişinin özel hayatının bir unsurudur. Bir kadını, doğumdan evlenene kadar taşıdığı, maddi ve manevi varlığını temsil eden soyadı hakkından evlilik nedeniyle vazgeçmek zorunda bırakmak, yeni bir soyadı ile yeni bir kişilik oluşturmasını beklemek, kişilik haklarına, özel hayata saygılı devletten beklenmez. Ki bu coğrafyada kadınların ilk adlarının dahi evlendiklerinde değiştirildiğine, söz gelimi evlenene kadar ismi “Fatma” olan kadına evlendiği erkeğin geniş ailesi içinde “Ayşe” denilmeye başlandığına, ya da takma isimlerle çağırıldığına, bu tür bir eylemin, evlenen kadının, eşinin ve ailesinin tahakkümü altına girdiğine yönelik sembolik bir anlamı olduğuna defalarca şahit olduk ve olmaya devam ediyoruz. Devlet, vatandaşının bu konudaki zihniyetini dönüştürmek ve eşitliği toplum içerisinde yaygınlaştırmakla sorumlu iken, yasal yolla kadının soyadını seçme hakkının elinden alınması kabul edilebilir bir durum değildir. Dünyanın birçok ülkesinde kadının soyadı konusuna çözümler üretilmişken, ülkemizde bu konuda yapılabilecek bir yasal düzenlemenin dünyanın en zor işi gibi algılanması, “soy karışır”, “aile bütünlüğü bozulur” gibi türlü bahaneler üretilmesi mantıkla izah edilebilir bir durum değildir. Dijital çağda hiçbir kimliğin karışması mümkün olmadığı gibi, kadın erkeğin soyadını almadığında aile bütünlüğünün bozulacağını iddia etmek de soyadı kanunundan önceki tarihlerde, ülkemizde aile bütünlüğünün bozuk olduğunu iddia etmektir ki bunun doğru olmadığını biliyoruz.  Ataerkil kodları bahanelerle örtmeye çalışmanın artık bir faydası yoktur.  Ülkemiz, Avrupa Konseyi ülkeleri arasında evlenen kadını başka soyadı almaya zorlayan tek ülkedir. Şahsi başvuruma tekrar dönersek; şimdilik nüfus idaresinden gelecek yazılı cevabı bekliyorum. Bu hafta itibariyle Medeni Kanun’da soyadı ile ilgili yapılacak düzenleme de dahil bir dizi yasal düzenlemenin Meclis gündemine girmesi bekleniyor. Meclis’ten nasıl bir düzenleme çıkacağı henüz meçhul. Bu düzenlemeye göre nüfus müdürlüklerine genelge gönderileceğini tahmin ediyorum.   Nüfus müdürlüğünden olumsuz cevap aldığım takdirde izleyeceğim hukuki yollar bulunuyor. Gerek olursa bunları ayrıca paylaşacağım. Şunu belirtmek isterim ki bu yalnızca bir soyadı meselesi değildir. Bu, kadınların dava yoluna başvurmadan soyadı seçme hakkını kullanabilmelerinin mücadelesidir. Eşitlik mücadelesidir. Bu ülkede her gün en az bir kadın cinsiyeti nedeniyle cinayete kurban gidiyor, binlerce kadın şiddete maruz kalıyor, sakatlanıyor, erken yaşta evlendiriliyor. Bu vahim tablonun altında yatan nedenle kadına zorla eşinin soyadını vermeye çalışan zihniyetin altındaki neden aynı kaynaktan besleniyor. Kadınların daha aşağı bir cinsiyet olduğu inancından. Kadınların daha aşağı bir cinsiyet olduğu inancı ortadan kalkmadığı sürece de eşitlik ilkesini bu coğrafyada hâkim kılmak her zaman en zor işlerden olacaktır. Sağlıcakla…
Ekleme Tarihi: 10 Şubat 2024 - Cumartesi

Soyadım

Bir önceki yazımda Anayasa Mahkemesi’nin kadının evlenmeden önceki soyadını evlilik birliği içerisinde tek başına kullanabilmesini sağlayacak iptal hükmünü yazmıştım. Anayasa Mahkemesi’nin bağlayıcı kararına rağmen yasa koyucunun kadının soyadı konusunda eşitlikçi bir düzenleme yapmadığını, sürenin bitmesine çok az zaman kaldığını belirtmiştim. Nitekim süre bitti ve yasal bir düzenleme yapılmadı. 28 Ocak tarihi ile birlikte Anayasa Mahkemesinin iptal hükmü yürürlüğe girdi. Yasal düzenleme yapılmamış olması hakkımızı ortadan kaldıracak mı? Elbette hayır. Kadınların evlenmekle kocasının soyadını alma zorunluluğu artık yok. Kadınlar evlenmeden önceki soyadlarını tek başına kullanabilecekler. Zira Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme, yargı organlarını, idare makamlarını, kişi ve kurumları bağlayıcıdır. Dolayısıyla hiçbir kurumsal yapı, hiçbir kadını bu karardan sonra evlilik soyadını almaya zorlayamaz. İptal hükmüne dayanarak 29 Ocak 2024 Pazartesi Günü sabah saatlerinde, muhtemelen Türkiye’de gerçekleşen ilk başvuruyu Nevşehir İl Nüfus Müdürlüğü’ne yaparak evlenmeden önceki soyadımı tek başına kullanmak istediğimi belirten dilekçemi verdim. Nüfus Müdürlüğü’nün Anayasa Mahkemesi iptal hükmü ile ilgili bilgilendirilmediğini gördüm. Bu durum bende şu endişeyi uyandırdı: Acaba Anayasa Mahkemesi kararına uyulmayacak mı? Anayasa’nın 153. maddesinin “ Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” hükmü ve hukuk devleti ilkesi gereği bir hukukçu olarak bu ihtimali düşünmek dahi istemedim. Çünkü böyle bir ihtimal hukuk devleti ilkesini yok saymaktı. Başvurumu yapıp evrak kayıt numarasını alarak yazılı cevap beklemek üzere ayrıldım.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal hükmünün yürürlüğe girmesinin hemen akabinde başvuru yapmamın yasal dayanaklarına gelince;

Yukarıda ifade ettiğim gibi, öncelikle Anayasa Mahkemesi kararları bütün kurum ve kişileri bağlayıcı olduğu için reddedilme gibi bir durumun hukuk devletinde söz konusu olamayacağına inanmak istemem temel hareket noktam oldu. Bunun yanında imzalamış olduğumuz bir uluslararası sözleşme olan CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) Aile İçi Eşitlik başlıklı 16/g maddesinde taraf devletlere açık şekilde aile adı seçiminde her iki eşe, eşit kişisel haklar sağlanması sorumluluğunu yüklemekteydi. Anayasa’nın 90.maddesine göre usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmünde olduğuna ve kanunla sözleşme arasında uyuşmazlık olduğunda uluslararası sözleşme hükümleri geçerli olacağına göre soyadı konusunda doğrudan CEDAW Sözleşmesi hükümleri uygulanmalıydı.

Kadınların soyadlarını tercih edebilme hakkı konusunda eşitlik ilkesi gerçekten çok önemli bir ilkedir ki, yalnızca Anayasa’nın 10.maddesi dahi eşitlik ilkesini izah etmekte ve devletin yükümlülüğünü hatırlatmakta yeterlidir: “Herkes, dil, ırk, renk, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” Görüleceği üzere devlet, hem anayasaya, hem de imzaladığımız uluslararası sözleşmelere göre cinsiyet eşitliğini sağlamakla yükümlüdür. Dolayısıyla, eşitliği bizzat sağlaması gereken devlet organlarının kadını evlenirken eşinin soyadını almaya zorlamak gibi bir lüksü olamaz. Üstelik eşitsizliği ve ayrımcılığı tespit etmiş olan Anayasa Mahkemesi kararına rağmen.

Anayasa’nın 20.maddesine göre, “Herkes, özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.” Soyadı hakkı da kişinin özel hayatının bir unsurudur. Bir kadını, doğumdan evlenene kadar taşıdığı, maddi ve manevi varlığını temsil eden soyadı hakkından evlilik nedeniyle vazgeçmek zorunda bırakmak, yeni bir soyadı ile yeni bir kişilik oluşturmasını beklemek, kişilik haklarına, özel hayata saygılı devletten beklenmez. Ki bu coğrafyada kadınların ilk adlarının dahi evlendiklerinde değiştirildiğine, söz gelimi evlenene kadar ismi “Fatma” olan kadına evlendiği erkeğin geniş ailesi içinde “Ayşe” denilmeye başlandığına, ya da takma isimlerle çağırıldığına, bu tür bir eylemin, evlenen kadının, eşinin ve ailesinin tahakkümü altına girdiğine yönelik sembolik bir anlamı olduğuna defalarca şahit olduk ve olmaya devam ediyoruz. Devlet, vatandaşının bu konudaki zihniyetini dönüştürmek ve eşitliği toplum içerisinde yaygınlaştırmakla sorumlu iken, yasal yolla kadının soyadını seçme hakkının elinden alınması kabul edilebilir bir durum değildir.

Dünyanın birçok ülkesinde kadının soyadı konusuna çözümler üretilmişken, ülkemizde bu konuda yapılabilecek bir yasal düzenlemenin dünyanın en zor işi gibi algılanması, “soy karışır”, “aile bütünlüğü bozulur” gibi türlü bahaneler üretilmesi mantıkla izah edilebilir bir durum değildir. Dijital çağda hiçbir kimliğin karışması mümkün olmadığı gibi, kadın erkeğin soyadını almadığında aile bütünlüğünün bozulacağını iddia etmek de soyadı kanunundan önceki tarihlerde, ülkemizde aile bütünlüğünün bozuk olduğunu iddia etmektir ki bunun doğru olmadığını biliyoruz.  Ataerkil kodları bahanelerle örtmeye çalışmanın artık bir faydası yoktur.  Ülkemiz, Avrupa Konseyi ülkeleri arasında evlenen kadını başka soyadı almaya zorlayan tek ülkedir.

Şahsi başvuruma tekrar dönersek; şimdilik nüfus idaresinden gelecek yazılı cevabı bekliyorum. Bu hafta itibariyle Medeni Kanun’da soyadı ile ilgili yapılacak düzenleme de dahil bir dizi yasal düzenlemenin Meclis gündemine girmesi bekleniyor. Meclis’ten nasıl bir düzenleme çıkacağı henüz meçhul. Bu düzenlemeye göre nüfus müdürlüklerine genelge gönderileceğini tahmin ediyorum.   Nüfus müdürlüğünden olumsuz cevap aldığım takdirde izleyeceğim hukuki yollar bulunuyor. Gerek olursa bunları ayrıca paylaşacağım.

Şunu belirtmek isterim ki bu yalnızca bir soyadı meselesi değildir. Bu, kadınların dava yoluna başvurmadan soyadı seçme hakkını kullanabilmelerinin mücadelesidir. Eşitlik mücadelesidir. Bu ülkede her gün en az bir kadın cinsiyeti nedeniyle cinayete kurban gidiyor, binlerce kadın şiddete maruz kalıyor, sakatlanıyor, erken yaşta evlendiriliyor. Bu vahim tablonun altında yatan nedenle kadına zorla eşinin soyadını vermeye çalışan zihniyetin altındaki neden aynı kaynaktan besleniyor. Kadınların daha aşağı bir cinsiyet olduğu inancından. Kadınların daha aşağı bir cinsiyet olduğu inancı ortadan kalkmadığı sürece de eşitlik ilkesini bu coğrafyada hâkim kılmak her zaman en zor işlerden olacaktır. Sağlıcakla…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve lalehaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Gülay Coşkun Tan
(10.02.2024 19:01 - #196)
Harika bir yazı. Paylaştım.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve lalehaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.